Karışık 1

Geri Ana Sayfa Yukarı İleri

 

İskoçyalı'nın tavuğu İngiliz'in bahçesine yumurtlamış. Biri "Tavuk benim, yumurta da benimdir" diyor. Diğeri "Benim bahçem
yumurta da benimdir.". En sonunda İskoç "Bu böyle sürer gider. En iyisi birbirimize birer tekme atalım. Yerde en kısa süren kalan
yumurtayı alsın" diyor, İngiliz de kabul ediyor. İskoç'un önce tekme atmasına karar veriyorlar. İskoç en ağır postallarını giyip
geliyor. İyice bir abanıp İngiliz'in bacaklarının arasına bir tekme atıyor, İngiliz yarım saat sonra ancak kalkabiliyor. İngiliz tam
tekmeyi atmak için hazırlanıyorken, İskoç yumurtayı uzatıyor: "Al senin olsun, bir yumurta için değmez."
Fıkra değil gerçek. Karadeniz'de bir kahvede garsona "4 çay biri açık olsun." diyorlar, garson da şöyle soruyor:
"Hangisi açık olsun?"

Temel bir binanın tepesinden düşmüş. Herkes etrafına toplanmış. "Ne oldu, niye düştü, yaşıyor mu?" diye mırıldanırken yerden
kalkmış üzerini silkelemeye başlamış. Oradakilerden biri Temel'e dönüp:
- Hemşerim ne oldu? diye sorunca temel sakin sakin:
- Bilmem ben de yeni geldim, demiş
Bill Gates ile Mercedes'in patronu konuşuyorlarmış. Bill Gates "Düşünsenize, Mercedes arabalarını Microsoft üretse ne kadar iyi
olurdu." demiş. Mercedes'in patronu da "Ya tabii," demiş alaylı alaylı ve devam etmiş: "hava yastığı açılmadan önce 'Emin
misiniz?' diye sorardı."

 

Kırmızı başlıklı kız ninesine giderken ormandan geçiyormuş. Yürürken çalıların arkasında bir kulak görüyor ve "Sobe... Sobe... Kurt
gördüm seni" diyor. Bunun üzerine kurt dışarı çıkıyor. Sinirli sinirli uzaklaşıyor.

Yürümeye devam eden kırmızı başlıklı kız bir süre sonra çalıların arkasında bir kuyruk görüyor ve yine bağırıyor "Sobe... Sobe...
Kurt gördüm seni" diye. Kurt yine çıkıyor çalıların arkasından ve sinirli sinirli uzaklaşıyor.

Bir süre sonra kırmızı başlıklı kız yine çalıların arkasında bir ayak görüyor yine bağırıyor "Sobe... Sobe... Kurt gördüm seni". Kurt
yine sinirli sinirli dışarı çıkıyor ve kıza dönüp:
- Kırmızı başlıklı kız sen nereye gidiyorsun? diyor. Kız da:
- Nineme, deyince kurt sinirli sinirli haykırıyor:
- İyi o zaman ..ktir ol git te rahat rahat tuvaletimizi edelim

 

Bakanın biri seçim öncesi yine memleketi geziyor. Köyün birinde bir değirmene bağlanmış eşek, eşeğin boynunda bir çıngırak,
yakınlarında da uzanmış yatan bir adam görüyor. Köylüye soruyor:
- Bu çıngırak ne işe yarar?
- Efendim, eşek değirmeni çevirdikçe o çıngırak çalar. Ses durunca eşeğin durduğunu anlarız, şöyle bir dürtünce eşek dönmeye
devam eder, diyor köylü. Bakan da:
- Ya eşek durur da olduğu yerde başını sağa sola sallarsa nereden anlayacaksınız durduğunu? deyince köylü cevabı yapıştırıyor:
- Efendim nerde burda sizin gibi akıllı eşek!

Yine bir bakan akıl hastanesini ziyarete gidiyor. Hastanedekiler dizilmişler sıraya alkışlayarak karşılıyorlar bakanı. Yalnız sıranın
en sonunda biri alkışlamıyor. Bakan alkışlamayana doğru giderek: - Herkes alkışlarken sen neden alkışlamıyorsun? diye soruyor.
Adam da:
- Efendim onlar deli, ben hasta bakıcıyım.

Adamın biri daha önce gitmediği bir yere gidiyormuş. Hava yeni kararıyor. Otobanda dağların, ormanların arasından geçerken
birinin durması için işaret ettiğini görmüş, yanaşmış adamın yanına, açmış arabanın camını. Bir bakmış kırmızılar içinde bir adam.
Ne istediğini sormuş. Adam da:
- Ben bu asfaltın kırmızılı .bnesiyim. Çok acıktım. Acaba yiyecek bir şeyiniz var mıydı?
Adam yan koltukta duran sandviçi vermiş kırmızılıya. Gülümseyerek camını kapatmış ve yoluna devam etmiş. Bir süre sonra yine
birinin durması için işaret ettiğini görmüş. Yanaşmış yine kenara açmış arabanın camını. Bu sefer sarılar içinde bir adam görmüş,
ne istediğini sormuş. Adam da:
- Ben bu asfaltın sarılı .bnesiyim. Çok susadım. Acaba içecek bir şeyiniz var mıydı?
Adam az önceki sandviçin yanındaki kolayı da sarılıya vermiş. Gülümseyerek arabanın camını kapatmış ve yoluna devam etmiş.
Bir süre sonra yine birisinin durması için işaret ettiğini görmüş. Bu sefer sinirlenmiş. Yanaşmış yolun kenarına, inmiş arabadan,
gitmiş adamın yanına. Bu seferki maviler içindeymiş. Bizimki sinirli sinirli:
- Ne var, ne istiyorsun asfaltın mavili .bnesi, demiş. Mavili de cevap vermiş:
- Ehliyet ve ruhsat lütfen!
FBI eleman alımı için bir duyuru yapar. Üç aday başvurur. Birinci aday içeri girer ve şu diyalog gelişir:
"Karını seviyor musun?"
"Evet, efendim"
"Ülkeni seviyor musun?"
"Evet , efendim"
"Pekala , biz karını da getirdik. Şu an yan odada." der ve masanın üzerine bir tabanca koyar.
"Şimdi odaya gir ve karını öldür!"
Adam silahı alır yan odaya geçer. 5 dakika hiç ses duyulmaz. Adam tekrar ilk odaya geri döner. Kravatı gevşemiş, ter içinde
kalmıştır.
"Yapamayacağım efendim." der ve orayı terk eder.
İkinci adam içeri alınır. Aynı sorular sorulur, aynı yanıtlar alınır. Ve ona da içeri girip karısını öldürmesi söylenir. Adam
yapamayacağını söyler ve ayrılır.
Son adam girer. Aynı sorular, aynı cevaplar. Ona da içeri girip karısını öldürmesi söylenir. Adam içeri girer. 5-10 saniye sonra
içerden silah sesleri gelmeye başlar.
BAM, BAM, BAM, BAM, BAM, BAM ....
Derken kısa bir sessizlik ve ardindan gürültülü bir cam kırılması duyulur. Adam içeri girer, biraz terlemiştir.
FBI personeli sorar:
"Ne oldu?"
Adam cevaplar:
"Efendim bana verdiğiniz silah kurusıkı çıktı, o yüzden onu pencereden aşağıya atmak zorunda kaldım"

NASA Mars'a adam gönderecekmiş. Sadece bir kişi gidebilecek, giden de geri dönemeyecekmiş. İlk aday olan mühendise bu iş
için ne kadar isteyeceğini sormuşlar:
"1 Milyon Dolar" demiş ve eklemiş "MIT'ye* bağışlayacağım."
İkinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuşlar. Doktor:
"2 Milyon Dolar" demiş. "Bir milyonunu aileme bir milyonunu da tıbbi araştırmalara bağışlayacağım."
Üçüncü aday olan avukat aynı soruya "3 Milyon Dolar" diye cevap verince yetkililer diğerleri bu kadar az isterken kendisinin neden
3 milyon istediğini sormuşlar. Avukat yetkililere doğru eğilmiş, kısık bir sesle:
"1 milyonunu ben alırım, 1 milyonunu size veririm, mühendisi de Mars'a göndeririz."

Temel ile Dursun yılanmışlar. Bir gün ikisi merada, yeşillik bir alanda dolaşırken Temel Dursun'a dönüp:
- Ula Dursun biz zehirli yılan mıyız, zehirsiz yılan mı?, diye sormuş. Dursun da:
- Ne oldi? Niye sordun Temel?, deyince temel de:
- Az önce dilumu issırmişudum da! demiş.

Öğretmen, sınıfındaki iki öğrenciye çok kızdı. Ceza olsun diye de isimlerini 50'şer kez defterlerine yazmalarını söyledi. Ceza alan
öğrencilerden biri öğretmene karşı çıktı ve şöyle dedi:
Öğretmenim, bu haksızlık! Onun adı Ali benimki ise Abdurrahman.

Adamın biri kuru fasulyeyi çok sever, Her gün 5-6 tabak götürür. Tabii olarak fasulyenin nimetlerinden de istifade eder. Bu durum
çevresindekileri de çok rahatsız etmektedir. Derken bir gün bir kıza aşık olur. Lakin evlenmek için kuru fasulyeyi bırakmak zorunda
olduğunu bilmektedir. Çünkü o kokulu haliyle onu kimse kabul etmekistemez. Sonunda zor da olsa kuru fasulye yemeyi bırakır.
Aradan 3 yıl geçmiştir. Bir gün işten eve dönerken arabası arızalanır ve eve telefon açıp durumu anlatır, karısı mümkün olduğunca
çabuk dönmesini tenbihler. Eve gitmek için bir yol ararken yol üzerindeki bir lokantanın yanından geçerken burnuna mis gibi kuru
fasulye kokusu gelir 3 yıldır yemediği o yemeği yiyip yememekte tereddüt geçirir, sonunda nasıl olsa eve gidene kadar gaz
çıkarma işleri biter deyip 2tabak götürür.
Eve gelince karısı ona bir sürpriz hazırladığını söyleyerek gözlerini bağlar ve masaya oturtur. Derken zil çalar kapıcı gelmiş olmalı
ben hemen geliyorum sakın gözlerini açma diye tenbihler ve karısı kapıyı açmaya gider.
Adam peki der ama o arada müthiş bir gaz gelir. Kahretsin yememeliydim der içinden, sonra hafifçe sola yatarak bu gazı çıkarır ve
hemen peçeteyle "air condition" yapar. Derken yine gelir gaz bu kez sağa doğru eğilerek çıkarır ve tekrar üfleyip püfleyerek
havalandırma çalışmaları.
Sonra karısı gelir yanına, Kocacım bak sana dostlarımızla birlikte doğum günü sürprizi hazırladım der ve adamın gözlerini açar.
Masanın etrafında 12 kişi adamı, olayın başından beri izlemektedir.
Bir Alman, bir Fransız ve bir Türk yarasa aralarında en çok kan içme yarışması yapacaklarmış. Alman yarasaya:
- Hadi sen bir uç gel, demişler. Bir saat sonra Alman yarasa dönmüş. Ağzı, dişleri kan içindeymiş. Buna sormuşlar:
- Ne kadar kan içtin? Alman cevap vermiş:
- Şu karşıdaki evi görüyor musunuz?
- Evet görüyoruz.
- İşte oradakilerin hepsinin kanını içtim.
Sıra Fransız yarasa gelmiş.
- Hadi uç bakalım, demişler.
Bu uçmuş, bir buçuk saat sonra geri dönmüş. Ağız, dişler kan içinde. Buna sormuşlar:
- Sen ne kadar içtin?
Bu cevap vermiş:
- Şu karşıdaki ahırı görüyor musunuz?
- Evet görüyoruz.
- İşte oradakilerin hepsinin kanını içtim.
Sıra bizim Türk yarasaya gelmiş.
- Hadi sen de uç bakalım, demişler. Bizimki uçmuş beş dakika sonra geri dönmüş. Ağız, diş, kanatlar, kafa, gövde, her taraf kan
içinde.Herkes şaşırmış.
- Sen ne kadar kan içtin?, diye sormuşlar. Bizimkisi cevap vermiş:
- Şu karşıdaki kuleyi görüyor musunuz?
- Görüyoruz.
- İşte ben onu gormedim...

Yeni evli bir çift tren hatlarına yakın bir yerde ev almışlar. Evin beyi her sabah işe gittikten sonra trenler geçmeye başlarmış ve
yatak odasında bulunan elbise dolabının kapıları gıcırdarmış. Buna sinirlenen evin hanımı bir sabah eşi gittikten sonra çağırmış
marangozu. Adam bakmış "Anlamadım bir sorun yok" demiş. Evin hanımı "Ama tren geçerken gıcırdıyor, beni sinir ediyor" demiş.
Marangoz bizimkine "İyi" demiş, "sen işlerine bak ben dolabın içine girerim. Tren geçsin bir bakayım nerede arıza var."
Kadın "tamam" demiş evin işlerine koyulmuş. Evin reisinin geri geleceği tutmuş bakmış bir çift erkek ayakkabısı kapıda. Dalmış
eve aramış taramış yatağın altına bakmış kimse yok. Bizimki açmış elbise dolabını, adamın bir sinmiş bekliyor. "Ne işin var lan
senin burada" demiş bizimki. Adam da ürkek bir sesle cevap vermiş:"Tren bekliyorum desem de inammazsın ki