|
AÇGÖZLÜLÜK Mumlarımızn alevlerini bile koruyamadık en büyük yangınların yolunu gözlerken. ANLAT BANA, NEDİR AŞK? İlk günbatımının hemen ardından söylediklerimiz, biryüzyıl sonra da geçerli olabilirdi ve biz, güneşe boğulmuş bir ilkyaz sabahının ilk saatlerinde, en çalışkan çiftçilerle yarışarak, zamanı değirmenlerimize çuvallar dolusu taşıyabilirdik. Bunları düşünemiyorsak eğer, anlat bana, nedir aşk? İlk mektuplarımızla birlikte okumayı sökerdik ve ellerimizin tutkusu uğruna en yakıcı özlemleri göze alabilirdik. Sonra geleceği müjdelenmiş yokülkelerin tapınaklarında beklemek yerine, şimdi ele geçirilmiş bir gecenin saatlerinde eritebilirdik. Yapamamışsak bunları eğer, anlat bana, nedir aşk? Sabahın ilk dalgaları bizi kumsalda bulmayabilirdi ve biz, günah çıkartmak için mavi sığınaklarımızı yeğlerdik. Köpüklü haritalarda yerimizi arayanlar, bir an sonra haritalarını yitirirler, sonradan, çok sonradan söylencelerimizle yetinmek zorunda kalırlardı. olmamışsa söylencelerimiz eğer,anlat bana, nedir aşk? BİR GÜN (Ölüm İlişkileri'nde yaşayanlara...)Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gece benim olduğun yaşta, bana dönmek isteyeceksin; yüzünde solmuş kaç sabahın birikintileriyle,yorgun olmaktan çok, aşınmış; yüzüme kapattığın onca kapıyı artık omuzlayamadan, seslenmek isteyeceksin. Zamana diş bileyeceksin o gün, belki ilk kez; bir zamanlar dokunulmazlığına inandığın için, yanlış çıkarttığın bütün günahların ağırlığıyla. Hep izlerinin sürdüğün yüz ve ten çizgileriyle insanlara yaş biçtiğin günleri anımsayacaksın, hani titreyen parmaklardaki sıcaklığı hiç duyamadığın. Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gecede olduğu gibi, dirseklerimizin birbirine değmesini isteyeceksin,onca çizgi peşinde koşmanın günahını artık en bulanık aynalara bile çıkartamayarak. Yaşamından gelip geçmiş olanları sayacaksın; hep bir iki geceliğine, bedeninde otel gibi kalmış olanları, en kısa ömürlü sevgilerin imzasını bile hiçbir sayfana atamadan ve sonra bir de gerçek yitirdiğini;sana yüzlerindeki çizgilerin ardından, en duyarlı kalemlerle, yalnız sana giden yolların haritalarını çizmiş olanları. Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gece benim olduğum yaşta, beni arayacaksın, solmuş onca haritanın çizgileriniaşınmış bakışlarınla seçemeksizin. BİZSİZ ODALARBelki çoğumuzun yaşamında arkamızdan çok acele toplanmış ve izlerimizin çabuk yok edildiği odaların burukluğu vardır. GEÇMİŞ BİR DUA KİTABINDAN INice yazsonlarında eylül yapraklarına gergeflediğiniz öyküleriniz tozlu bahçelerde unutuldu mu hiç? Sonbahar sürgünüdür gidişleriniz. Benekli kedilerin döktüğü sütlere en sessiz adımlarla basıp,kaç izle geçersiniz Sabahlardan birinde benim dediğiniz evlerden kendiliğinizden çıkmalısınız, vedasız ve kimseyi uyandırmadan. Anılarınızı yıpratabilirler. Ayağa takılabilecek ne varsa toplamalısınız ayrılmadan ve saklamadan kırık dökük sevgilerinizi köşe bucağa; bir gün bulup avuçlarında ısıtırlar diye beklemeden. Onları --bilin! -- şimdi yalnız eskicilerde satılan taş plakların en iç bulandıran cızırtılarıyla süpürgelik diplerine üfleyeceklerdir. Küf kokulu çekmecelerin bile çok görüldüğü anılarınız varsa eğer,şimdi kuşların havalanmadığı bahçelerde solmaya bırakınız. GEÇMİŞ BİR DUA KİTABINDAN IIBüyük gönül serüvenlerinizin ardından gelen bu yıkımlar için size yardım koşturduk.İlk iş, geçmişin kırık camlı sabahlarını unutun artık düşlerinizde kalmış evlere yine arada bir sevgiler bırakın kimse yokken ve kimseye gözükmeden gözükmenize zaten izin yoktur ama birilerinin ayakları sevgilerinize takılabilir engelleyemezler. Şimdi siz kendi tapınaklarınıza koşun ve denizin altına uzanan yosunlu sunaklarda bin kez kutsanmış alınlarınızı birbirinize yapıştırın duyacaksınız sevdiğiniz gün yeryüzünde beklenmiştiniz sevginizden geriye kalmalı ki beklensinler artık katılmadığınız sabah ayinlerinin dualarını yine edin ve onları ilk sabah rüzgârının kanatlarına usulca yerleştirin duyulacaktır. GİDERAYAK Kalkıyorum.Yolcu yolunda gerek. Bana şöyle eski yüzlü, epey hırpalanmış, yamalı da olsa, bir sevgi bulsanız. Bütün istediğim Bu soğukları çıkartmak. HİÇ OLMAYACAK BİR GECEHiç olmayacak bir gecede bir sokağı, sırılsıklam, yakalamak bir ucundan, geçip gitmeksizin. Kar ortasında donmuş bir güneş. Büyük Sahra'da yürüyen buz dağları. Kadife yüzeyli kaktüsler. Düşlerde bile kalmamış. Hiç olmayacak bir gece için koştuğumuzda birbirimize, yazıp yaşayamamaktı, biliyorduk artık özlemleri bile hak etmediğimizi. Yarın sabah marketlere dolacakinsanlar, ellerinde yazarkasaların fiş kusmukları. Sonra bankalarda teleişlemlerin mucizeleri başlayacak. Paydos düdüğüyle işçiler, gözlerinde üretimin parıltısı ve ceplerinde farkına varılmaksızın yitirilmiş yaşamların kırıntılarıyla tulumlarını asacaklar.Hiçbiri, hiçbiri bilmeyecek, hiç olmayacak bir gecede, hiç geçilmeyecek bir sokağı ıslak uçlarından yakalamanın ne demek olduğunu. Çünkü onlara hiç anlatılmayacak. LODOS Deniz değil,kâğıtlar beni tutan, onun içindir sana yazamadığım. ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜAsmalımescittendir kafakâğıdım; Nil Lokantasında yazıldım okula, on masalı birinci sınıfım. Orospulardı ilk karnemi ıslatanlar. Babamı burada tanıdım, orospu değil diye anamı boşadığında; insanlar tutturduklarinda babana benzeme, diye, ilk otele burada taşındım. Diplomamı Viyana Lokantasından aldım, alt katında Madam Edith'in piyanosu; valsler bastılar tuz yerine yarama. Ceplerimde hep anoson kokulu anılarım.Ciğerlerini tükürürken ölen babamı kedili Josefin'in pansiyonundan taşıdılar: elimde ondan kalanlar bir bavul, benimle bu sokakların kadınları ağladılar. Asmalımescitte kaldı asıl kimliğim, ve sırtımda bir küfe pazarartığı sevgi.Sonradan kitaplar verdiler, bense hep yaşamdan çevirdim.
|